Sultan

30 Ekim 2010 Cumartesi


eyp'nin işi yeni başlıyor.
Sultan denize atıldı..
Aylardır süren tersane günleri kısmen bitti. Geri kalanı denizüstünde yapılacak.
O gün biz de oradaydık..
Sultan'ı denizle, Melek Güneş ve Uluç Ege'nin babası buluşturdu..
O an, çok heyecanlı bence..
En güzeli de Uluç Ege'nin 'Wuuuu!!' diye bağırıp Melek Güneş'in 'Dikkatli sür babacımm!' diye arkasından seslenmesiydi..

Sultan video....
haber....

O benim kızım!!!

26 Ekim 2010 Salı

Yolda yürürken iki adımda bir kucak isteyen Melek Güneş ve son 2 yılda kol kaslarını geliştiren anne...

Ben: Kuzucum, biraz yürüyelim, ayaklarımız açılsın ok?
MG, pantolonunu kaldırır, ayağını gösterir.
: Bak anne benim ayağım açıldı.

***

Gün içinde, eğer evdeysek, min tv ile gün geçirilmeye çalışılır. Anne, bazen dayanamaz, müzik kanallarına göz atar. TRT Müzik'i keşfeder.
Şıkırdım bir sarışın MG'nin dikkatini çeker. 'Benim için üzülmeeee, benim için üzülmeee' der Funda Arar'dan ama MG, şarkı sözlerini yanlış anlamada annesine çekmiştir bir kere.

MG: Anneee, abla ne diyo duydun mu?
Benim şeyim kaybolduuu diyoo...

***




Yeni adımlarıyla Uluç Ege, aklından geçenleri hemen yapmak ister ama minik ayacıklar onun hızına yetişemez arada yalpalar, sendeler, çokça kayar, sonunda mutlaka ama mutlaka acıyan yeri kafasıdır. Ablası, her seferinde çok üzülür..

MG: Geçmiş olsun egecimm öpeyim bak geçiyooo, büyüdün hem sen, bu kadaaar oldun!!

***



Babasını işe gönderirken..

MG: Babacımm, ferluarını kapat yeleğin, üşürsünn..

***

Bu arada Bodrum şivesi tam gaz devam..

MG: Anne, inar var mı, inar? Kır da yiyem.

: Bakınn ben naha geliom?

: Annee, çorabım nerde? Naaa, burdamış..

***

Fotolar, dosyalar arasına kısıp kalmış.. Vay bee, zaman.. dedirtti..

Her çocuk değerli, seninki kadar...

21 Ekim 2010 Perşembe

Bazıları daha az şanslı ama..
Bazıları daha konforlu..
Bazıları çamurun içinden geçip giderken okula, bazılarını kapının önünden alır servis aracı..
Bazıları aynı anda 3-4 çift ayakkabı içinde mırın kırın yaparken, bazıları aynı hırkayla geçirir bir dönemi..
Bazıları bir el bekler tutmak için..
*****
Mezunu olduğum üniden bir yükseklisans öğrencisi yardım çağrısında bulunmuş, tesadüfen gördüm, Açalya'nın blogunda..Facebook grubu burada..Sadece Milas'tan değil üstelik, Türkiye'nin birçok yerinden ihtiyaç sahibi çocuklara ulaşmak mümkün..







Vuslat Doğan
Muğla Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi
Sosyoloji Bölümü
Kötekli Yerleşkesi Muğla

Benim çorap, ayakkabı, defter, kalem, boya vs elimden geleni göndereceğim adres bu..
Bayramda sadece kendi çocuğunuzun yüzünü güldürecek kadar bencil olmayın, siz de birşeyler yapın...

Bodrum Kalesi'nde 2 kardeş

20 Ekim 2010 Çarşamba

Pazar sabahı Bodrum'daydık.
Uzun zamandır hep beraber çıkamamıştık. eyp'nin bitmek üzere olan teknesi vaktini alıyor çok. Bir de yaşadığımız üzüntü..
Gezerken 2 kez kalenin önünden geçtik. Daha götürmedik çocukları hiç kaleye. Pek birşey anlamazlar diye. Aslında Bodrum'da yaşayıp, hatta Bodrumlu olup, kaleye hiç gitmeyenler var. Üstünde yaşadıkları tarihi mirastan bihaber..İnsan yaşarken anlamıyor hiç..Çoğu çocuk, okula başlayınca gidiyor, okul gezisi gibi :)
İçeri girmiyoruz bari şu heykellerin önünde bi şipşak yapalım, dedim eyp'ye.
'Ya bırak şu sapığı!!'
!?!?!?!
Okuyunca anladım, biraz da araştırdım..
Sağdaki heykel, Maussollos'a ait. 24 yıl Karya’yı idare etmiş.
M.Ö.353’de ölünce yerine karısı, aynı zamanda kız kardeşi olan 2.Artemisia geçmiş. Yanındaki heykel de ona ait.




Kız kardeşle evlilik dünya üzerinde Mısır firavunları ve Polenezya adaları kral aileleri dışında hiçbir yerde görülmemiş.
Yönetici aile kendilerini halktan çok üstün gördüklerinden başkalarıyla evlenmek istememişler.
Halikarnas kraliçesi, ölen kocası Mausolos adına, dünyanın yedi harikasından biri olan “Halikarnas Mausoleum”unu yaptırmış.

***

Peki, en önemlisi bu heykeller buraya nasıl gelmiş??

Halikarnas Balıkçısı, Cevat Şakir Kabaağaçlı, British Museum'da, Bodrum, Mousoleum'dan giden eserlerin sergilendiği Maussollos salonunu ziyaret eder bir gün. Öylesine hüzünlenir ki, Bodrum'dan giden Maussollos ve eşi II. Artemisia'nın heykelleri ile diğer eserleri seyrederken. Hemen müze müdürlüğüne bir mektup yazar ve eserlerin ait olduğu topraklara iadesini ister.

"Maussollos ve Artemisia II’nin Bodrum'un sımsıcak güneşini ve masmavi göğünü özlediklerini, kendi topraklarında çok daha rahat yaşayacaklarını, Londra'nın yağışlı ve kapalı havasında bulunmaktan dolayı çok mutsuz göründüklerini" vurgular.

Müze Müdürlüğü de Balıkçı'ya cevap yazar. Mektubunu aldıklarını, için­dekileri ve uyarıları dikkatle not ettiklerini ve bu nedenle Maussollos Salonunu Bodrum mavisine boyamaya karar verdiklerini belirtirler..

***

Orda bir ada var uzakta...

19 Ekim 2010 Salı

Bunu da Abijim seçmişti.
Annemler için yaptım.
Bütüne bakacak olursak minik tefek çok unsur var ama zevkliydi.
Bir de en önemlisi bunu 2 kez yaptım. Şöyle ki;
Puzzle halım İzmir'de, getiremedim daha.
eyp'nin tersanede kestirdiği tahta üzerinde yapıyorum.
Çocukların uyanmasına yakın tahtayı koltuğun altına saklıyorum.

Geçenlerde neredeyse bir avuçluk birşey kalmıştı. Nasıl sevinmiştim. Birkaç gün önce Melek Güneş bana, 'Koltuğun altında bişey var anne!!' demişti.
Yok, yok falan deyip dikkatini dağıtmıştım. bu sefer de çok ittirmemişim heralde tahtayı, bir de kıllandı tabi bi kere, görecek illa ne olduğunu.
Yatak odasından elektrik süpürgesini alıp salona dönme süresinde neler yapılabilir, onu gördüm. Minik parmaklarıyla çeke çeke tahtayı çıkarıp puzzle ı avuçlamaları birkaç saniye sürmüş. Çok fena bir hale büründüm.
Beni böyle görmelerini istemezdim ama birbirine bağlı 2 parça bile bırakmadan nasıl bozdunuz!! Ufak çaplı bir çığlık, bağırış.. ilk kez yaşanan bu çekişmede gördüm ki, bu tür anlık öfke krizleri çocukları fena etkiliyor. Ya da benimkiler alışık olmadıklarından öyle oldu :)
Melek Güneş benden daha çok sinirlendi, şuursuz çığlıklar attı epey bir süre. Uluç Ege'min ödü bokuna karıştı resmen. Hay nerden bulaştım bu işe diye bi posta da o ağladı, daha çok ablasından korkudan.
Ortalık biraz sakinleşince- 5-10 dk kadar sonra, Uluç Ege kucağıma gelip sırnaşmaya başladı.
Melek Güneş, karşı koltuktan, 'Anne bak düşmüştüm, bacağıma bak, doktorculuk yapalım mı?' diye damardan girdi.
'Ama ben çok üzüldüm, özür dileyip barışalım mı?' dedim.
'Yamuşalım, o zaman.' dedi.
Bu yaramazlıktan geriye 1 eksik parça kaldı. İnternette kayıp formu doldurdum. Bu hafta gelir umarım..
Sonunda, böyle bir hediyem oldu annemlere..
Büyükada- Dönüş Yolu
Kenan Çizer Erçel

Egemmm...

14 Ekim 2010 Perşembe


Tüm sıkıntıların, hüznün... arasında senin minik adımların yüzümüzü güldürdü..
Yolun açık olsun güzel oğlum, adımların sağlam olsun..

Her ölüm erkendir aslında...

10 Ekim 2010 Pazar


eyp'nin kuzeni vefat etti..
Tanıdığım en saf, en iyi kalpli çocuk bir gece vakti trafik kazasında gitti..
Serdar..
Parantez içinde 21..
3 yaşında annesini, 8 yaşında babasını, 16 yaşında abisini kaybeden annesi, yengemiz, en büyük acıyı yaşadı..
Her ölüm erkendir aslında evet ama arkadan ağlayan bir babaanne varsa daha da erkendir...

Sıradaki gelsin

8 Ekim 2010 Cuma

Bunu Abijim seçti, Uluç Ege için.
Ben de bayıldım.
Ama sonradan farkettim. Parçalar büyük boyda. 300 parça olduğu için de bir öğle uykusunda bitti.




Benimkilerin öğle uykusunun 3,5 saat kadar sürdüğünü de eklemeliyim.
İlk yaptığımla aynı ebatlarda oldu.
Ben çok beğendim. İnternette görmemiştim bunu hiç. Dnr'dan aldım.
Yeni başlayanlara kesinlikle tavsiye ederim..

Hava keşişleme, yat aşşaa, iş işleme..

7 Ekim 2010 Perşembe

Bir sonbahar sabahını daha Melek Güneş'in cümükleriyle karşıladık.
Oysa herşey ne güzeldi.
İzmir'e gittik geçen hafta. eyp'nin 3 günlük turunu öğrenince paldır küldür bavul hazırladım. Üni günlerinde otobüse kucağında çocuğuyla binen kadınları görünce burun kıvıran, bize uyku yok yine diye mp3 player'ın sesini sonuna kadar açan ben 1 ve 2 yaşındaki 2 bebeciğimle bindim otobüse, ne cesaret!!! Çünkü biz abijimle o koltuklarda büyüdük. 10 saati geçen Ank-İzmir yolculuklarından aklımda kalan siyah kusma poşetinin kokusuyla, poşet şeklindeki su bardaklarıydı. Bir de her koltuktan yükselen sigara dumanı ve karnına kadar dayanan ön koltuk öküzleri!!
Peki şimdi nasıl?
Hava sıcaksa biner binmez dondurma, arkasından çay, kahve, meyve suyu, cola, gazoz..sandviç, kek, kraker...


Her koltuğun önünde bir minik dokunmatik ekran. Yerli, yabancı filmler, belgeseller, çizgi filmler, yerli, yabancı müzikler, radyo kanalları, tv, kablosuz internet..
Yine de benimkileri aynı koltukta 3 saat tutmak bir ara epey zorladı beni.
Melek Güneş, 15 dk sonra başladı, 'İzmir'e gidelim!!' demeye, anladı iniş yok, 'Evimize dönelim o zaman!' Uluç Ege, yolun yarısında uyuyakaldı da minik ekranlar bozulmaktan kurtuldu :) Biz de Melek Güneş'le Happy Feet izledik :)