Piraye

27 Temmuz 2011 Çarşamba

'kitap' etiketi altında yazmayalı epey zaman olmuş..
Çünkü kitap okumayalı epey zaman olmuş..
2 çocuklu bir anne olarak pekçokları gibi onlarca 'uzman' kitabı okuduğum sanılmasın. Bununla övünmeli miyim bilmiyorum ama çocuk gelişimi, bebek bakımı... ile ilgili bir tane bile kitap okumadım.
Çünkü o kitapları yazan ve gazetelerde adının önünde 'uzman' yazanların benim çocuklarım hakkında en ufak bir fikirleri yok.
Çünkü her bebek, birbirinden çoook farklı.
Ben elimdeki 2 örnekten biliyorum ki, ne uyutma taktikleri, ne yeme-içmeleri, ne tuvaleti.. hiçbiri için aynen uyguladığım bir taktik yok ki, elin Amerikalısının herkes için önerdiğini yapayım.
Ben aynı tepside 2 farklı menü sunuyorum her gün. Biri ekmeği sevmez(MG), biri suyuna banmadan doymaz(UE), biri saatlerce okusan masala kanmaz(MG), biri küçük poposunu döner kendi kendine uykuya dalar (UE), biri uyanır uyanmaz yataktan fırlar(MG), biri yarım saat yatak keyfi yapar(UE)
Popolarında kullanım kılavuzuyla gelseler, saçım süpürge olmazdı heralde ama tüm bunlar zamanla oluşan, şekillenen, şekillendirilen şeyler..
Tabii ben tüüüm bunlara dalmışken, bir zamanlar bayıldığım Pamuklar, Şafaklar, Kemaller, Grangelar mazi oldu.. Bir zamanlar aynı anda 2-3 roman okuyan benim için çok utanç verici bu duruma el koydum artık. Çocuklar uyuduktan sonra, zaten eyp de yok, akşamları okumaya başladım yine.. Ne çok özlemişim..




Hafif bir başlangıç yapmak için Piraye ile başladım. Birkaç kez, belki ilk çıktığında raflarda gördüğümde gerçek Piraye'nin hikayesi sanmıştım, Nazım'ın Piraye'si, ama öyle değilmiş..
Dedim ya, başlangıç bu, yeşil sahalara dönüş için bir antreman, zira Canan Tan bana, olgunlaşmış İpek Ongun havası verdi. İnanılmaz akıcı, basit, yalın değil düpedüz basit, ilk başta 'Ne la bunu ben de yazarım!!' dedirten, ilerledikçe saran, bitmeden uyutmayan, merak uyandıran bir genç kadın hikayesi..
Benim gibi uzuuun, upuzuun bir aradan sonra döndüyseniz okumaya, tavsiye edilir, hiç olmazsa özlediğiniz kokusunu çekersiniz içinize, sarımsı sayfaların..

Ama ben seni sevmiştim..

25 Temmuz 2011 Pazartesi


Hem de bir yazı bile yazmıştım :(

Kuzular ilk kez teknede..

Aslında çoktandır içimizde olan ama ancak fırsat bulabildiğimiz tekne turumuz..
Kuzenler, abim, eşi, annem, teyzem, amca, yenge toplanınca gitsek mi diye düşünürken, eyp kaptan, 'Siz zaten bi tekneyi doldurursunuz!' dedi, bi abimizin teknesiyle gezdik bu pazar..
Maalesef eyp'siz çok zevk almadım ama kuzular coştu :)






Biz iyiyken...

9 Temmuz 2011 Cumartesi



Kışlık-yazlık ayrımı yapmıştım epey önce. Öyle kenarda yıkanmış bekliyordu küçülenler..
Yengem, bir aileden bahsetti.
4 çocuklu.
En büyüğü 6-7, en küçüğü birkaç aylık 4 bebek, orda burda çalışan bir baba, tabii ki evde bir anne..
Burada..
Bodrum'a 10 dk uzaklıkta..
Hani şu meşhuuur yıldırım nikahlarının, yasak, kaçamak aşkların mekanı, hergün uzaktakilerin iç geçirerek tvden izlediği, havuzda güzel ötesi kızlar, çapkın erkekler, gece dımtıs, paranın sular seller gibi aktığı yada özellikle öyle gösterildiği Bodrum'da..
Aynı Bodrum'da, ama gerçeğinde, baharda yılan olur, şanslıysan zehirsiz..
Evin içine, çocukların yanına giren yılanı öldürmüş bu 4 çocuğun annesi..
Binbir umutla buraya gelip, umduğunu bulamayan, bomboş binlerce eve yenisini eklemek için amelelik yapan bir aile reisi aslında kocası. Ne işin var burada? 1-2 tane neyine yetmedi de 4 çocuk yaptın? Bundan sonra planın ne, ne yapacaksın bu çocuklara, ne verip, ne öğütleyeceksin...soruları bitmez..
Bana düşen çocukların giyilebilir kıyafetlerinin yanına, yeni birkaç parça daha, süt, bez, kitap vs ekleyip göndermek..
Ve başka kim var etrafta diye araştırmak :(

Günler, günler, günler...

5 Temmuz 2011 Salı

Su gibi geçti..
Kaptanımız seyr-ü seferden döndü, güzel hediyeler, anılar ve kıpırdayamayan bir parmakla :(( Sol işaret parmağı ikinci boğum oynuyor ama esas sorunun olduğu, tendonun dikildiği ilk boğum, tırnak altındaki yani, hiç hareket etmiyor. Birçok hareketini kısıtlayan da bu maalesef.. Sadece 1,5 gün beraberdik. Ev keyfi, deniz, sirk.. herşeyi sıkıştırdık bu 1,5 güne. M.babam ve kuzularla tersaneye gitti onu almaya. Melek Güneş, en sevdiği elbisesi lekeli olduğu halde giymek istedi. Uluç Ege inanılmaz mutluydu giderken, baba baba, diye sayıklıyor zaten. Tekneyi karşıdan görünce tersaneyi inlettiler seslenirken, çok fena duygulandım :) Melek Güneş atladı hemen kucağına, ama Uluç Ege, çok çekindi önce, utandı.
Şimdi yine turda. Bu sefer 10 gün ve Göcek'te. 3 günü geçti bile. Bundan sonraki hafta tur görünmüyor, hemen İzmir El Mikro Cerrahi'ye gidilecek :(
....





Bizim günlerimiz su gibi yine. Melek Güneş, çiş-kaka olayını çözdü. Hatta geçenlerde denizden koşarak çıkıp tuvalete gitti :)
Beni şaşırtansa Uluç Ege.. Ben MG ile uğraşırken o olayı çözmüş heralde. Geçenlerde bahçede dolanırken bezini çekiştirip çisss diyor.
Ben hiç de ümitlenmeyerek çıkardım bezi, şortu, bahçeye ikisini de yapınca şoka girdim, öpücük yağmurumdan çok etkilenmiş olacak ki, 3 gün boyunca kakasını tuvalete yapıp ablasına gösterdi. 4.gün bir paspas faciamız oldu ki, çok umursamadım. Yakınında olsam onu da yetiştirdik ama mutfaktayken olduğu için 'Benim hatam..' deyip geçiştirdim zaten o da ben silerken o kadar mahcup durdu ki, daha da içim kıyıldı. Zaten onun böyle bir tavrı var ki 15-20 sene sonra çok fena olacağının habercisi :) Yapacağını yapıp, boynunu, dudaklarını büzüp, 5 dk sonra sırnaşıp umutturmaya çalışmak gibi :)

Bu da anneannenin evinde 5 dk başıboş bırakılan UE'nin son hali..
Elektrik süpürgesini itekleyerek götürüp lavabo içine girmeye çalışan UE..